Kanalizasyonlardan çıkan adam heykelleri ile ünlü olan şehrin yanında gürül gürül Tuna nehri çağlıyor. Ayrıca İki devlete sınırı olması sebebiyle dünyadaki ender başkentlerden. Bratislava Slovakya’nın başkenti ve en büyük şehri.

Viyana ‘ya çok yakın olduğu için genelde tur otobüsleri buraya uğramadan geçmez. Şehrin nüfusu çok fazla değil yaklaşık 500 bin civarı.

Dünyadaki şanslı şehirlerden çünkü hemen yanından gürül gürül Tuna nehri çağlıyor. Ayrıca İki devlete sınırı olması sebebiyle dünyadaki ender başkentlerden.
Bratislava Parlamentosu, üniversiteleri, devlet binaları, müzeleri, tiyatroları ile Slovakya ‘nın ekonomik ve kültürel merkezidir. Almanlar, Macarlar, Avusturyalılar, Çekler ve Yahudiler şehrin geçmişinde derin izler bırakmışlardır. Bratislava bu kozmopolit ruhunu hala muhafaza etmektedir. Şehir çok sayıda festival ve ticari sergiye ev sahipliği yapmaktadır.

Slovakya komünist rejimden çıktıktan sonra oldukça hızlı değişim süreci geçirmiş bir ülke. 1989 yılında Çekoslovakya o dönemde kadife devrim denen geçişle komünist rejimden çıkar. Daha sonra 1 Ocak 1993 yılında Slovakya, Çekoslovakya ile kadife ayrılık denen ayrılığa imza atarak ayrı bir cumhuriyet olur ve o günden sonra hızla ilerleyerek 2004 yılında Avrupa Topluluğuna katılır.

Eski şehre yürürken yolunuzun üzerinde 18. yüzyılda inşa edilmiş ve bugün Başkanlık Sarayı olarak kullanılan binayı göreceksiniz. Burada biraz durup sarayın fotoğraflarını çekip meydana doğru yürümeye devam edebilirsiniz.

Eski şehrin girişinde, yuvarlak bir meydanda, içi büyüleyici güzellikte olan Trinity Kilisesi ile karşılaşacaksınız. Bu kilise kapalı olduğu için maalesef gezemedik ama camlardan içinin güzelliğini görebildik. Yapı 1529′da Osmanlı Savaşı sırasında yıkılan St. Michael Kilisesi’nin yerine inşa edilmiş. Kilisenin yapımına 1717′de başlanmış ancak bitirilişi 1727 olmuş. İçerisi tamamen mavi renge boyanmış, duvarlarda ve tavanda oldukça güzel freskler yer alıyor. Kiliseyi biraz geçince dar bir geçitten eski şehir gözüküyor. Eskiden tahta olan ancak 1927 yılında yerini betona bırakan bir köprüden geçip, bugün ayakta kalabilmiş dört kapıdan sonuncusu olan Michael’s Gate den içeri giriyorsunuz.

Eski binaların alt katları oldukça modern ve zevkli bir şekilde döşenerek, küçük kafeteryalar ve restoranlar haline getirilmiş. Şehirin içinde dolaşırken oldukça modern bir binanın yanı başında, karşınıza savaşdan kalma olduğunu düşündüren bir ev çıkıyor. Baktığınızda yaşananları tahmin edebiliyorsunuz. Evlerin pencereleri tuğla ile örülerek kapatılmış veya taş yünleri sıkıştırılmış. Bir evin çatısında aldığı bir darbe sonucu büyük bir delik açılmış. Bütün bunları bir açık hava müzesinde geziyor gibi görüyorsunuz. Fakat bu evlerin bile tüm bu güzel yapıların arasında bir estetiği olduğunu söylemeliyim. Bratislava çok düzgün bir mimari estetiğe sahip.

Eski şehrin içinde yürürken birden yerdeki logar kapağından çıkar gibi duran, bronzdan bir heykeli fark ediyorsunuz. Bu heykelin ismi Cumil ve gülümseyerek size bakıyor.,

Biraz ilerideki şehrin ana meydanına girdiğinizde bir banka yaslanmış bronz Napolyon heykelini görüyorsunuz. Bu iki heykelinde sembolik anlamları var. Cumil 1997 yılında Korzo’nun yani eski şehrin yeniden inşaasını anlatmak amaçlı olarak, Napolyon heykeli ise 1805 yılındaki istilayı hatırlatmak için yapılmış.

Şehir meydanının kenarında bir birinden güzel mimari özellikler sergileyen yapılar yan yana duruyor. Ortada büyük bir havuz ve havuzun kenarında ahşap kulübeler içinde hediyelik eşya satıcıları ilginç objeler, buzdolabı süsleri ve tişörtler satıyorlar.

Meydanda yemek yiyebileceğiniz şirin yerler de var. Para birimi olarak Slovak Kronu’nun yanısıra Euro’da kabul ediyorlar. Ancak Kron, Euro çevirimlerinde genelde düz hesap yapıp, sizden biraz daha fazla para alıyorlar, buna dikkat etmek gerek.

Şehir merkezinden yürümeye devam ederseniz St. Martin kilisesini görürsünüz. Maalesef bu kilise turistlere belli saatlerde açık olduğundan burayı da göremedik. Kiliseyi biraz geçince Novy Most köprüsünü göreceksiniz. Oldukça ilginç ve modern görüntüsü ile eski şehri yeni inşa edilen şehre bağlar. Bu köprüden geçip yeni şehire de bir göz atabilirsiniz ama eski şehirde gezmek kadar keyif vereceğini sanmam.

Eski şehri tepeden görmek ve tarihi biraz daha koklamak isterseniz Bratislava Kalesine gitmeniz gerekecek. Bu arada unutmadan eski şehirin içinde kırmızı renkli, eski görünümlü, yanları açık araçlar turistlere şehir turu yaptırıyor, denemek hoş olabilir.

Sadece birkaç saat kalabildiğimiz Bratislava’dan benim görüp aktarabileceklerim bu kadar. Bir kere daha gidip tadını çıkararak gezmek ve görmediğim yerleri görmek isterim. Yolunuz Viyana veya Budapeşte’ye düşerse aklınızda olsun sabah erkenden bu şehre gelip doyasıya gezebilirsiniz. Hatta mutlaka bunu yapın ve Bratislava’yı ıskalamayın derim.

Geziniz bol olsun..

Sevgilerimle..

mm
Yazan

Bir Yorum Yazın