İrlanda’nın başkenti olan Dublin Liffey Nehri kıyısında boylu boyunca uzanıyor. Soğuk havaya inat her köşe başında eğlenen şarkı söyleyen dans eden gençler Dublin’i gözümde biraz daha sevimli yapıyor. Vikinglerin bu toprakları neden seçtiğini şimdi anlıyorum. Bu ada ülkesi sonsuz yeşil ve büyüleyici topraklara sahip. Dublin ise sonsuz yeşilin arasında yorgun bir şehir sanki…
İçinden nehir geçen şehirleri severim. Dublin de şanslı şehirlerden. Şehir, nehrin kenarında kurulmuş ve her yer yürüme mesafesinde. Nehir üzerinde onlarca köprü var, sanırım bu hayatımda gördüğüm en çok köprülü nehir 🙂
İnsanların çoğu mutlu, hepsi gülüyor, sokakta sırıtarak geçen birçok kişi ile karşılaşabilirsiniz 🙂 Bunda alkolün büyük payı var sanırım. Şehirde olması gerekenden biraz fazlaca pub var. Gençler zamanlarının büyük çoğunluğunu buralarda geçiriyor. Edinburgh’tan sonra bu şehir bana biraz fazla canlı ve genç geldi, yaşlanıyorum artık, tabii olacak o kadar 🙂
Genç nüfus oldukça fazla olan bu şehirde birçok üniversite var. Karşılaştığım Türk öğrenciler eğitimin kalitesinden çok memnunlar ve Türkiye’de iş imkânlarının olmadığını, hayat standartlarının düşük olduğunu bu yüzden ülkeye dönmeyi düşünmediklerini söylüyorlar. Buna beyin göçü deniyor ve TBMM’de uyuyan milletvekillerimize birilerinin bunu anlatması gerekiyor.
Gezilmesi gereken yerler listemde ilk sırayı Trinity Colege alıyor. 16.yy’da kurulmuş bu köklü ve prestijli üniversiteyi duymayan yoktur sanırım.
En sevdiğim yazarlardan olan Oscar Wilde ve Samuel Beckett de buradan mezun. Kampüs yeşillikler içinde çok büyük bir alan üzerine kurulmuş.
Burada üniversite okusaydım ayrılmamak için her sene ders bırakırdım heralde 🙂
Bahçede gezinirken kocaman altın topa benzeyen bir heykel ile karşılaşacaksınız. Bu heykel İtalyan sanatçı Arnoldo Pomodoro tarafından yapılmış. Heykelin adı ise Sphere Within Sphere anlamı küre içinde küre. Heykel gerçekten ilginç geliyor bana. Dünya haritasına ve kıtalara yer verilen kürenin içinde gene bir dünya var 🙂 Derin anlamlar içeriyor ama şimdi felsefe yapma havamda değilim gençler 🙂
Trinity College dünyanın en eski kütüphanesine sahip ve dünyanın en eski kitabı olan Book of Kells burada yer alıyor.
Kütüphanede bulunan The Long Room diye adlandırdıkları bölüm ise inanılmaz güzellikte. 200 binden fazla binlerce yıllık el yazması kitabın bulunduğu bu oda beni gerçekten büyülüyor.
Saatlerce eski kitapları inceliyorum o muazzam kitap kokusunu içime çekiyorum.
Bakmaya doyamadığım binlerce yıllık kitap ciltleri beni öyle etkiledi ki koskoca bir saatin nasıl geçtiğini anlayamadım.
Kütüphane sonrası müzeye gitmeye karar veriyorum. Kültürel anlamda patlama yaşayacağım günlerden biri olacak sanırım 🙂 National Museum of Ireland şehrin merkezinde bulunuyor. Dört ayrı binadan oluşan bu müzede İrlanda’nın arkeolojik kalıntılarını, tarihi değer taşıyan eşyalarını geleneksel yaşamı içeren görselleri ve doldurulmuş ya da fosil halindeki hayvan türlerini görebilirsiniz. Müzenin National History bölümü birçok türden hayvan heykeli barındırdığı için Halk arasında Ölü Hayvanat Bahçesi diye de anılıyor. Ayrıca bu müzelerde Vikinglere ait birçok eşya görebilirsiniz. Bize çizgi filmlerde çok sevimli tonton yemek yemeyi seven tipler gibi gösterilen Vikingler sanıldığının aksine baya barbar bir toplulukmuş 🙂 Ben gene de onları sevimli halleri ile hatırlamak istiyorum 🙂 O gördüğüm silahları kılıçları yağmalanan evleri asılan denize döktükleri insanları unuttum bile 🙂
Kültür patlaması sonrası biraz Grafton Street’de takılıyorum 🙂 Burası Dublin’in en eğlenceli caddelerinden biri. Birçok sokak göstericisini burada görebilirsiniz. Yüzlerce mağazanın olduğu bu cadde oldukça kalabalık. Tabi bu caddeyi ne yapmadan geçmiyoruz tabi ki dondurma yemeden geçmiyoruz 🙂 Cadde üzerindeki ünlü dondurmacıyı bulmanız zor olmayacaktır önünde biriken sıradan anlarsınız 🙂
Bu eğlenceli caddeden yürüyerek St.Stephens Green Parkına gidiyorum. Avrupa şehirlerinde bu park alanlarının yaygın olmasına bayılıyorum. Ülkemizde kaldırımda bile yürüyecek yer bulamazken Avrupalılar yüzlerce dönüm araziyi yeşil alana çeviriyor. St.Stephan Parkı devasal büyüklükte. İçerisine yapılan yapay gölde ördekleri ve diğer kuş cinslerini görebilirsiniz. Günün yorgunluğunu atmak ve yeşilliklerin içinde kaybolmak için mükemmel bir mekan.
İrlanda’da kutlanan Patricks Day’i sanırım duymayan yoktur. İrlanda’ya Hristiyanlığı getiren kişi olduğu için çok değerli kabul edilen Aziz Patrick’in ismi şehrin en büyük katedraline verilmiş. Ve her yıl 17 Martta Patricks Day adı altında kutlamalar yapılıyor ve İrlandalı’lar ülkelerine Hristiyanlığın gelişini kutluyor. St Patrick Katedral’i şehir merkezine yakın gezmek isterseniz yürüyerek ulaşabilirsiniz.
Dublin Castle yani Dublin kalesi de şehrin ana caddelerinden biri olan Dame Street üzerinde yer alıyor. Kale o bildiğimiz gökyüzüne uzanan ihtişamlı kalelere benzemiyor. Binalar arasına sıkışmış kalmış olan bu kale 13.yy’da inşa edilmiş. Şehir merkezine yürüme mesafesinde olan bu yaşlı kalenin bahçesinde bir kahve içmenizi tavsiye ederim 🙂
Dublin Kalesinin bahçesinde yer alan Chester Beatty Library’ i de gezilmeye değer. Özellikle The İslamic Colection ( İslam Bölümü) ve The Turkish Collection (Türk Koleksiyonu) bölümlerinde el yazması Kuran-ı Kerim’ leri ve eski Türk eserlerini bulabilirsiniz.
İrlandalı yazar James Joyce Finnegan’s Wake adlı kitabında “ Christ Church orgunun borusundaki o fareye tutkun olan kedi kadar tutkun …” şeklinde bir cümleye yer verir. Cümlenin orjinali “ As stuck as that cat that Mouse in that tube of that christ church organ ..” Şimdi size bunu neden anlattım 🙂 180 yıl evvel fareyi kovalayan kedi, fare ile birlikte katedralin içindeki orgun içine sıkışmış ve mumyalanmışlar. İşte yazar bu dizelerinde bu mumyalanmış kedi ve fareden söz eder. Bu kedicik ve fareyi 1500 yıllık Christ Church Katedral’ inde görebilirsiniz. Katedral şehir merkezinde yer alıyor. Katedralin hemen yanında Vikingleri ve Ortaçağda Dublin’ i yaşamak isteyenlere özel hazırlanmış Dublin’ in en popüler aktivitesini bulabilirsiniz. Dublinia diye adlandırılan bu bölüm Christ Church Katedraline bir köprü ile bağlanıyor. Özellikle çocuklu ailelere önerilir ve bir de çocuk ruhlu gezginlere 🙂
Şehirde gezerken nehir üzerindeki tüm köprülerden geçmek gibi bir etkinlik yaptım 🙂 Neden böyle bir mazoşistlik yaptım hala anlamış değilim 🙂 En sevdiğim köprü ödülünü Ha’ penny Bridge köprüsü kazandı 🙂 Geçmişte bu köprüden geçmek için 1,5 Penny ödenirmiş. Halk arasında Penny Half Penny adı ile bilinirmiş. Sonra da adı Ha’ Penny Bridge olmuş. Diğer yaya köprüsü Millennium Bridge’de Half Penny kadar süslü olmasa da görülmeye değer. Samuel Beckett Bridge de ilginç bir köprü. Yaylı çalgılara benzeyen bu köprü güneşin batışında fotoğraflara güzel arka fon oluyor. Fotoğrafçılara tavsiye edilir.
Kilmainham Gaol Paskalya isyanı döneminde birçok devrimci İrlandalının kapatıldığı İrlanda’ nın tarihi hapishanesidir. William O’ Brien, James Josepth gibi birçok ünlünün hapsedildiği bu hapishanede aynı zamanda birçok idam gerçekleştirilmiştir. Ben Prag’daki Terezin Nazi Kampından sonra böyle yerlere gitmeme kararı aldığım için Kilmainham Goal’ ı es geçtim. Gitmek isterseniz merkezden 15- 20 dk uzaklıkta. Tramvay ya da otobüsle ulaşım mevcut.
Dublinliler ülkelerinde yeşile doymamış Avrupa’nın en büyük parkını da yapalım demişler. Phoenix Park’ ı da ziyaret etmeden dönülmez şimdi. Park içersinde kendinize ait bir rota çizebilir ve yürüyüşler yapabilirsiniz. Park içerisinde bisiklet kiralayarak dolanabilirsiniz. Gezinirken geyik sürüleri bile görebileceğiniz bu parka merkezden otobüslerle ulaşabilirsiniz. Dublin’ e geniş zamanlar ayırdı iseniz bu parka bir gününüzü ayırabilirsiniz.
Dublin baya hareketli bir şehir. Paris ve Londra’ dan sonra dünyanın en çok ziyaret edilen üçüncü şehriymiş. Bu kadar popüler olmasının sebebi biraz da eğlence sektörü sanırım.Özellikle Temple Bar çevresi oldukça kalabalık ve turistlerin en uğrak noktası. İrlanda müzikleri eşliğinde çılgınlar gibi dans eden insanlar Temple Bar çevresindeki sokakları dolduruyor. Bu çevrede canlı İrlanda müziği yapan yerler de var. Bildiğim tek İrlanda parçası “Son Mohikan” olan bendeniz bu kadar geniş repertuvarı görünce baya şaşırıyorum 🙂 İrlanda müziklerini tavsiye ederim meditasyon müzikleri bile yanında hiç kalır 🙂
Dublin’de ayrıca Facebook, Google, Ebay gibi dünya devlerinin merkez ofisleri mevcut ama tabi buralara – ben sizi ziyarete geldim Türkiye’den lokum getirdim diyerek elimizi kolumuzu sallayarak giremiyoruz 🙂 Önceden randevu alınması gerekiyormuş. Lakin benim gibi bir potansiyeli kaçırdılar 🙂 Kendileri kaybeder 😎
Dublin’den bu kadar. Bir şehri daha yürüyerek alt üst etmenin verdiği mutluluk ile Liffey Irmağı kenarında kahvemi yudumlarken size veda ediyorum 🙂
Temmuzda bile buz gibi olan bu şehre kışın gelmeyi düşünenler üst üste iki palto giyip gelsinler 🙂 demeden de satırlarıma son vermek istemiyorum 🙂
Dublin Hakkında Notlar:
- Trinity Colllege Book of Kells kütüphanesi her gün 09:00 – 16:30 arası açık. Giriş 10 pound. Aldığınız bilet ile hem Book of Kelly yani tarihin en eski kitabını hem de The Long Room ‘u gezebilirsiniz.
- National Museum of Ireland Pazartesi kapalı Pazar günü 14:00 – 16:30 diğer günler 10:00 – 16 :30 arası açık. Giriş Ücretsiz.
- Dublin’ in para birimi Euro. Londra ya da Edinburgh dan geliyorsanız elinizdeki poundları bitirip de gelin 🙂 Yoksa poundlarınızla bakışırsınız öylece 🙂
- Konaklama – İrlanda, yaşam standartları yüksek ve pahalı bir ülke. Bu nedenle kısıtlı bütçeniz varsa konaklama konusunu iyi araştırmak yerinde olacaktır. Abbey Court Hostel’ i tavsiye ederim. Bu güne kadar kaldığım en iyi hostellerden diyebilirim. Rezerve işlemlerinizi 3-4 ay öncesi yaparsanız fiyatı yarıya getirirsiniz.
- Ulaşım – Havaalanından şehir merkezine gitmek için en uygun yöntem 16 veya 41 numaralı otobüsleri kullanmak. Tek yön bilet 2.90 Euro ve 90 dakika boyunca sınırsız kullanım hakkı veriyor. Otobüslerde Wifi bağlantısı mevcut, bu nedenle kalacağınız yere en yakın durağı haritadan takip edebilirsiniz. Şehir merkezinde olan O’Connell Street veya Dame Street‘e varmak yarım saat civarında sürüyor.
- Diğer seçenekler ise şehir merkezindeki popüler yerler ile havaalanı arası çalışan Airlink ve Aircoach. Tek yön ücret 6 Euro ve gidiş-dönüş 10 Euro. Özellikle gece yolculukları için faydalı olabilir ama normal şartlarda normal otobüs yeterli bence.
Geziniz bol olsun..