Arbeit macht frei ( Çalışmak Özgürlüktür ) tabelası ile karşılandığınız bir ölüm kampı burası..
Burası Prag’a 200km kadar uzaklıkta olan Terezin Nazi Kampı; 20 bin insanın ölüme tanıklık etmiş ve insanın kanını donduran bir tarihe sahip.1940 yılında Naziler tarafından ele geçirilmiş ve toplama kampı olarak kullanılmış. Dünya üzerindeki lanetlenmiş kara parçalarından biri bence.
Kampın dış bölümünde hayatını kaybetmiş insanların adına yapılan minik taş anıtları görünce şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Sayıca o kadar fazlalar ki. Daha kampa girmeden böyle bir manzara zaten tüm gücünü sömürüyor insanın..
Aralarında dolaştığımda, bu anıtların üzerinde değişik ve küçük taşlar görüyorum..Sonra öğrendim ki ziyaretçiler ülkelerinden gelirken bu taşları getirip bırakıyorlarmış. Ne anlamı vardır ki bunun bilemedim.
Biraz ilerleyince kampın giriş kapısına geliyoruz..Kampın çevresi devasal boyutta duvarlarla çevrelenmiş. Duvarların hemen ardına da derinliği oldukça fazla olan bir çukur açılmış..Çukur üzerine inşa edilmiş köprüden geçerek kampın giriş bölümüne ulaşıyoruz..
Hayatımın sonuna kadar beynimde iz olarak kalacak olan kokuyu burada soluyorum..Nefes almak bu kadar mı zor gelir insana. Rutubetten mi, acıdan mı, hüzünden mi, ağırlaşmış olan bu hava insanın başını döndürüyor. Ortada bir ölüm sessizliği..Konuşmak bile imkansız burada.
İlk bölüme girdiğimde şu filmlerden tanıdığımız ünlü çan ile karşılaşıyorum. Yüzlerce küçük oda, ortada bir meydan ve meydanda bir çan. Meydanda yaşanılan sahneleri gözümde canlandırmaya çalışıyorum..Hasta, çıplak, aç insanlar bir sel gibi geliyor sanki üzerime. Çaresizce bakan gözler, ışığa özlem, öte yanında ölüm..
Hücreleri dolanıyorum, kokunun miktarı hücrelerde baş döndürecek kadar artıyor..Duvardaki kazınarak çizilmiş kuşları görünce göz yaşlarımı tutamıyorum..Bu kadar acıya şahit olmuş duvarlara acıyorum..Böyle bir maziyle yıllarca ayakta durmak çok zor olsa gerek..
Bir süre sonra kampta yalnız dolaştığımı fark ettim. Gruptan ayrılmıştım..Kampın 2. En büyük bölümünde, koskocaman bir meydanın ortasındaydım..İki tarafımda gözetleme kuleleri çevremde yüzlerce hücre ..Oracıkta güneşin altında dakikalarca durdum..Neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama o an durmak istedim.. Bu kadar acıya şahit olan bu kampı gezmek, yormuştu beni..Hayatımda ilk kez fotoğraf çekmek istemedim. Boğazımdaki düğümler daha çok arttı. Ranzalar görünüyordu açık kapılardan..Konuşan ranzalar. Hepsinde resimler, yazılar. Bu konuşmalar, uğultular dayanılacak gibi değil.
Gözetleme kuleli meydandan çıkıp yan bölüme girdiğimde darağacı ile karşılaşıyorum..Hayatımda hiç görmediğim bu kareye acı dolu gözlerle bakıyorum. Diyecek söz bulamıyorum artık. Bataklık gibi bir alandan geçince, uzun ince bir tünelle karşılaşıyorum..Tünelin ucu karanlık..İçerisi o bilindik koku. Duvarlarda bu sefer kan izlerini görüyorum. Sanırım Almanlar giderken burayı boyamayı unutmuşlar. Küçük bir delil kalmış yıllara meydan okuyan. Tanıklık etmek zor oldu benim için. Bir kaç adım ilerde başka bir tünel buldum bu sefer sonuna kadar gitmeye karar verdim yaklaşık 5 dk yürüdükten sonra kampın başka bir bölümüne ulaştım. Tünel gerçekten ürperticiydi. Tünelin sonunda ayaklarımın titrediğini fark ettim. Siz siz olun bu tünelden tek başınıza geçmeyi asla denemeyin.
Arbeit macht frei ( Çalışmak Özgürlüktür ) yazısı tam karşımda. Ölümün yaşamdan çok daha büyük bir özgürlük olduğu bu kampta, bu söz fazlasıyla sırıtmış bence. Bu bölümün sonunda tahta bloklara asılmış beyaz çamaşırları görüyorum. Bunlar tabii ki simgesel ama çok gerçekçi görünüyorlar. Beyaz çamaşırlar bir nebze masum göstermeye çalışıyor sanki ortamı. Tasarımcı oldukça emek vermiş anlaşılan.
Biraz ilerde yükselen bir baca. Evet bunu da okumuştum. İnsanların diri diri yakıldığı ölüm fırınları. Yakın bir geçmişte olan, bu insanlık dramına, nasıl şahit olunmuş anlamıyorum..En kötüsü de bu dramı yaşayan insanların çocukları, torunları, bugünkü İsrail ‘in, delice katliamlar yapmasına da bir anlam veremiyorum.
Hızlı adımlarla yürürken grubumuzun sevimli çocuğu Eren Yılmaz ‘ın o çocuksu masum yüzü ile karşılaşıyorum. –Canan ablaaa buradayız diye el sallayan, o unutulmaz kare beni sanki hayata bağlıyor..Ters düz olmuş tüm dengelerim bu masum yüzle biraz dengeleniyor. Eren heyecanlı bir şekilde gördüklerini anlatmaya başlıyor..Ben de bu güzel yüzü izliyorum..İzledikçe sanki buranın tüm tarihini değiştirebilecekmişim gibi bir his doğuyor içime..
Ölüm diye bir şey var ama öldürmek diye bir şey yok, olmamalı. İnsan kalbindeki ışığı bu denli söndürüp kötülüğe kendini mahkûm etmemeli. Sevgi dünyada her şeyin kurtarıcısıdır. Umutsuz bir insanı sevginle ışığa çıkarabilirsin. Bir hastayı sevginle iyileştirebilirsin. Bir bebeği sevginle bir melek yapabilirsin.
SEVGİ EN BÜYÜK GÜÇTÜR .
KARDEŞLİK VE BARIŞ DOLU NİCE GÜZEL YARINLARA ….
PS : Terezin Nazi Kampına gitmek için :
- Öncelikle Florenc otobüs terminalinden (Limomerice yönü; her gün altı otobüs), biletlerinizi almalısınız
- Florenc otobüs terminalinden 3 durak sonra bulunan Nádraží Holešovice otobüs terminalinden kalkan otobüslere binin.
- Terezin’de ineceğiniz durak Bioveta. Tek yön ücreti ortalama 88 CZK. Otobüsler hakkında daha fazla bilgi için www.jizdnirady.idnes.cz internet sitesini inceleyebilirsiniz.
- Yolculuk yaklaşık 45 dk sürüyor. Dönüş için de indiğiniz durağın karşında bekleyin. Gelen otobüslerin hepsi Prag merkeze gidiyor. Biletlerinizi otobüs içersinden de alabiliyorsunuz.
- Turlara ekstra para vermeyin. Ulaşım çok kolay.
- Çok hassas bir yapınız varsa gitmemenizi tavsiye ederim. Giderseniz de baş ağrısı için yanınıza ilaç almayı unutmayın.
Geziniz Bol olsun
Sevgilerimle,