Üç buçuk saat süren yolculuğumuzun ardından Schiphol Havaalanına ulaşıyoruz. İner inmez bir sürpriz ile karşılaşıyoruz. Uçak çıkışında polisler tarafından sorguya alınıyoruz. Genelde Türk uçaklarına bu uygulama yapılırmış. İngilizce bilmeyen arkadaşımın pasaportuna el konulunca da şaşıp kalıyorum 🙂 Neyse ki durumu anlatıyorum pasaportlarımızı alıp çıkıyoruz. Havaalanından şehir merkezine 10 dk süren ( 4.5 Euro ) yolculuğumuzun ardından Amsterdam Şehir Merkezi İstasyonuna (Amsterdam Central Station) ulaşıyoruz. Buradan Tramvay yardımı ile Museumplein bölgesinde yer alan otelimize ulaşıyoruz. Tramvayda giderken güzelim evlerden kanallardan gözümü alamıyorum..
Bu şehir 1270 yılında Amstel nehrinin kıyısında bugünkü Dam meydanında bir balıkçı kasabası olarak kurulmuş. Kanallara yapılan setlere DAM denizlere yapılan setlere Dayk deniyor. İlk set bu balıkçı kasabasına yapılmış. Şehrin adı “Amstel – dam“ da buradan geliyor. ”Tanrı dünyayı yarattı Hollandalılar da Hollanda’yı” diye bir söz okumuştum. Gerçekten de mimariye ve şehrin kuruluş aşamalarına bakıyorum da çok hoş çalışmalar görüyorum.Hollandalılar yaşadıkları en güzel çağ olan kendilerinin ALTIN ÇAĞ diye adlandırdıkları dönemlerde dünyanın en büyük kolonilerini kurmuşlar. Bugün Yeni Zelanda ismi Hollanda’nın Zeeland bölgesinden esinlenmiş. New York‘un eski ismi de New Holland’mış 🙂 Ayrıca Amsterdam, Altın çağda gemi işletmeleri merkeziymiş.. Tarım ve hayvancılıkta en yüksek seviyelere ulaşmışlar. Birçok bölgeye yel değirmenleri yapıp rüzgâr enerjisini kullanmışlar.
Amsterdam deniz seviyesinin dört metre altında bir şehirmiş hatta Schiphol havaalanı da gölün kuruması ile oluşan alan üzerine inşa edilmiş. Hollanda‘ın ¼ lük kesimi deniz seviyesinin altındaymış. Zaten NetherLanden Flemenkçede deniz seviyesinin altında demekmiş. Şehirde 165 kanal 1281 köprü varmış. Şehir çevresindeki bentler şehrin sular altında kalmasını önlüyormuş. Çok teknik bir şehirmiş burası doğrusu 🙂
Amsterdam halkını çok sevdim. Çok sevecen, içten ve yardımsever insanlar. Kime soru sorduysam hiç yanıtsız bırakmadılar. Volendam için otobüs bileti alırken bana yardımcı olan o sevimli tatlı teyzeyi hayatım boyunca unutmayacağım. Dakikalarca gülme krizine girdik ve sonunda ben anladım Volendam‘a nasıl gidileceğini 🙂
Amsterdam’da herkes İngilizce biliyor. Bu konuda hiç zorluk çekmesiniz. Ulaşım için büyük çoğunluk bisikleti tercih ediyor çünkü burası dümdüz bir arazi iniş çıkış yok. 1 milyon nüfusa 2 milyon bisiklet 🙂 Siz düşünün artık gerisini 🙂 Genel olarak baktığınızda obez görmeniz imkânsız gibi bir şey. Bisikletin faydaları işte! 🙂 Dünyanın en uzun ırkı burada. Boy ortalamaları baya fazla. Ve şunu da söylemden geçemeyeceğim hayatımda gördüğüm en yakışıklı erkekler ve en güzel kızlar burada. 🙂
Şehrin sokaklarında gezerken ara ara burnunuza iğrenç bir koku gelirse şaşırmayın. Bu esrar kokusu. Şehrin birçok yerindeki Cafe Shoplarda uyuşturucu serbest. Zaten her yerde satışlar var. Marketlerde haşhaşlı sigaralar, değişik değişik otlar, esrarlı sakızlar şekerlemeler. Bu serbestlik Türkiye‘de olsaydı herhalde sokakta dolaşamazdık diye söylemeden geçemeyeceğim. Burada hiçbir sapkınlık görmedim aksine insanları son derece mütevazı, kültürlü, sevecen ve saygılı. Bizim milletimiz tramvaylarda mini etek giymiş kızları keserken buradakiler başını kaldırmadan yol boyunca kitap okuyorlar. Kafalarını kaldırıp bakmıyorlar bile. Herkes kendi halinde. Sakin sessiz insanlar. Aşmışlar kendilerini 🙂 🙂
Çok kültürlü ülkelerin en başında Hollanda geliyor. 178 milletten insan burada bir arada yaşıyor. Bu kadar insan nasıl böyle mutlu mesut yaşıyor diye merak ediyorsanız hemen söyleyeyim..Ülkeyi karıştıran bir emperyalist gölge yok üzerlerinde. Keşke o gölgeler benim ülkem üzerinden de gitse de biz de huzur dolu yaşasak. Burada 40 binin üzerinde Türk varmış. Zaten gezi boyunca birçok Türk gurbetçi ile karşılaştık.Sohbetlerine doyum olmuyor. Özlemişler vatanlarını.
Museumplein
Amsterdam 50’nin üzerinde müzeye ev sahipliği yapıyor. Yaşamını intihar ederek sonlandıran ve harika eserler bırakan ünlü ressam Van Gogh‘un eserlerinin bulunduğu Van Gogh Müzesi Amsterdam’ın Museumplein bölgesinde yer almaktadır. Ayrıca Hollandalı ressam Rembrand‘ın eserleri aynı bölgede yer alan Rijksmuseum‘da sergilenmektedir. Rembrand‘ın en ünlü eseri “Gece Nöbeti“ tablosunun üç boyutlu olarak canlandırıldığı anıt Rembrand Meydanın‘da yer almaktadır. Bu bölgede ayrıca Stedelijk Museum ve Diamond Museum de bulabilirsiniz. Amsterdam pırlanta ve elmasları ile ünlü bir şehir. Şehrin birçok yerinde pırlanta ve elmas müzelerini, fabrikalarını, imalat ve tamir atölyelerini görebilirsiniz. Ayrıca bu bölgede yer alan love Amsterdam yazısı ile fotoğraf çektirmeyi unutmayın 🙂
Dam Meydanı
Dam meydanı 17.000 m2 üzerine kurulu Amsterdam’ın en eski bölümü. Bu meydanda Koninkliyk Kraliyet Sarayı bulunuyor. Sarayın karşısında II.Dünya Savaşında ölenler anısına yapılmış Özgürlük Anıtı yükseliyor.. Madamme Tussaud Müzesi de bu meydanda. Bu müzede balmumu eserler sergileniyor. Orijinal balmumu müzesinin Londra‘da olduğunu hatırlatayım 🙂 Zamanınız varsa gidin derim. Meydan çok şenlik bir yer 🙂 Güvercinlere yem verebilir fotoğraflar çektirebilirsiniz. Ayrıca buradan fayton kiralayıp şehri faytonla dolaşabilirsiniz.
Anne Frank’ın Evi
II.Dünya savaşında 2 yıldan fazla süre Nazi saldırılarından saklanan Anne Frank‘ın evi burası. 13 yaşından 15 yaşına kadar ailesi ile bu evde gizlenmiş ve gizlendiği yıllar boyunca hiç dışarı çıkmamış ve yaşadıklarını hep günlüklerine aktarmış. Savaşın bitmesi ile ailesi ile birlikte Nazi toplama kamplarına götürülmüşler. Bu kamptan tek dönen babası Otto Frank olmuş. Kızının günlüklerini yayınlayarak kızı Anne Frank‘ı ölümsüz yapmış. Bu hüzünlü hikâye ile evi dolaşmak gerçekten zor.
Amsterdam Evleri
Kanallar çevresine kurulmuş minik minik rengârenk evleri görünce ister istemez gülümsüyor insan. Öyle sevimli öyle güzel evler ki. Keşke burada yaşasaydım demeden edemiyorum. Evler en fazla iki katlı. Tasarımları muhteşem. İç dekorasyonları 1 oda 1 salon 45 m2 civarı. İlginç olan hiçbirinde demir parmaklık panjur gibi koruma aparatı yok. Hatta çoğunun perdesi açık ve evlerin iç kısmı rahatlıkla dışarıdan görünüyor.
Boy ortalaması 1.76 ve dünyanın en uzun ırkı olan Hollandalıların bu minicik evleri neden tercih ettiklerini düşünmeden edemiyorum doğrusu 🙂 Evlerin iç ve dış süslemelerinde simetri hastalıkları var. Yani camın sağına bir saksı yerleştiriyorsanız soluna da yerleştirmelisiniz 🙂 Bu evlerin çoğu 17.yy da yapılmış. Hepsi taştan yapılma dış cepheye sahip. Evlerin en tepesine dikkatlice bakacak olursanız bir çıkıntı ve ucunda da bir çengel görürsünüz. Meğer bu küçücük evlerdeki daracık merdivenlerden eşya çıkarılamıyormuş. Dış bölümünde bulunan bu çengellere makaralar bağlanarak eşyalar çıkartılıyormuş. Türkiye‘de ki abartı büyük salon takımlarını burada taşınırken düşünemiyorum 🙂 🙂 Ama benim favorim nehir üzerindeki yüzen evler. Kayıkları ev haline dönüştürmüşler. Elektrik ve suları var..Camların önünü ve kayığın çevresini rengârenk ışıklarla ve saksılarla donatmışlar, öyle sevimliler ki..Tam benlik 🙂 Düşünsenize yüzen bir evde yaşıyorsunuz 🙂 Harika ötesi 🙂
Red Light Distict
Bu ünlü yeri meğersem tüm dünya biliyormuş da bizim haberimiz yokmuş 🙂 Türkiye‘de daha gitmeden başladı buranın gümbürtüsü. Sırıtarak mutlaka oraları da gezin diyen suratlar 🙂 Bizde üç arkadaş bu kadar çok konusu geçen bu bölgeyi gidip dolanalım dedik. Bölgeyi bulana kadar zorlandık çünkü ayıp olur diye kimseye yön soramadık 🙂 🙂 Bölgede fotoğraf çekmek yasak. Her köşe başında kameralar var. Sivil polisler her köşe başında gözetleme halinde..Biraz sağınıza solunuza dikkatli baktığınızda camlar arkasındaki kadın figürlerini görebilirsiniz. Bir vitrin düşünün vitrinin arkasında gencecik güzelim kızlar..Hepsi ayrı camekanda. Hemcinslerimi böyle görünce açıkçası midem bulandı. Feministliğim tuttu 🙂 Çok fazla kalamadım, fotoğraf çekmek için kanallara doğru yöneldim. Erkek arkadaşınızla ya da kocanızla bu bölgeyi dolaşmamanızı tavsiye ederim 🙂 Yoksa sonrasında sağlam bir kavga patlatabilirsiniz 🙂 benden demesi 🙂
Bloomenmarket
Burası dünyanın ilk yüzen çiçek marketi. Kanal çevresinde kurulmuş bu bölüme girince nereye bakacağını şaşırıyor insan.Türkiye ateş pahasına aldığım çiçekler burada yarı fiyatına. Her ne kadar valizimde hiç yer kalmamış olsa da bir kasa Lale soğanı almadan edemiyorum 🙂 Dünya çiçek borsası bu şehirdeymiş ve dünyanın her yerinden gelen çiçekler burada satılıp dağıtılıyormuş. Amsterdam’a giderseniz kesinlikle uğrayın bu şirin yere..Saatlerce tohumları bitkileri inceleyin ..Çok farklı bitkiler göreceksiniz.
Ayrıca Rembrand House Museum yakınlarında kurulan Bit Pazarını mutlaka dolaşın. Değişik ve antika birçok eşya var. Amsterdam Central Station yanındaki Nemo binasını ( Bilim Müzesi ) ve yanındaki Korsan Gemiyi ziyaret edin. Zamanınız fazla ise ünlü park Vondelpark ve içersindeki Film Müzesini gezmenizi tavsiye ederim. Amsterdam Central Station önünden Tekne Turlarına ( 8 € ) da katılabilirsiniz.
Bu gezide bana eşlik eden alışveriş delileri Medine Çiftçi ve Nazmiye Şanlı arkadaşlarıma da alışveriş konusunda danışabilirsiniz 🙂 Nerde ne ucuz nerde ne alınır kozmetik markalarının hangileri daha uygun. Bu konularda severek size yardımcı olacaklardır. 🙂 :)Ayrıca Amsterdam’a gidecekseniz Hotel Freeland‘ı öneririm. Hem ekonomik hem merkezi hem personeli çok sıcak kanlı..Ve birçok Avrupa ülkesinde bulamayacağınız bir kahvaltı seriyorlar önünüze..Bu oteli www.booking.com dan bulabilirsiniz.
Gezi Notları:
- Kışın gidecekseniz mutlaka yağmurluk ve şemsiye alın 🙂 Fotoğrafçılar, kesinlikle kışın gitmeyin. Bahar aylarını tercih edin.
- Zaannse Shans – Edam-Volendam-Marken – Hoorn ..köylerini Waterland Day Ticket alıp tüm gün otobüsleri sınırsız kullanarak gezebilirsiniz.
- Rotterdam – Delft..yani Amsterdam‘ın güneyinde kalan yerleri tren ile gezebiliyorsunuz. Günlük sınırsız tren ulaşımı sadece İnternetten satılan biletler için geçerli. Eğer İnternetten almadan giderseniz gidiş dönüş 38 € bilet alırsınız 🙂
Geziniz Bol olsun
1 Yorum
Büyüyünce en çok gitmek istediğim bir yer. İnşallah giderim. Bu arada fotoğraflarınızı çok beğendim :)))