Sa pa Vietnam’ın kuzeybatısında yer alan Çin sınırına yakın sevimli bir kasaba. Uçsuz bucaksız pirinç tarlalarının bulunduğu Muong Hoa Vadisinde yer alıyor. Bu dağlık bölgede güneydoğu Asya’nın dağda yaşayan yerlileri ve onların ilginç hayatlarını görebilirsiniz. Yaşam çok farklı çok sade ve huzurlu. Doğa sizi kucaklıyor ve yeşilin her tonunda kayboluyorsunuz.

Sapa Vietnam’ın en gözde tatil köylerinden bir tanesi. Uçsuz bucaksız pirinç taraçalarını görmek isterseniz eşsiz bir lokasyon. Sapa’ya gitmek için turları tercih edebilirsiniz. Aynı fiyata geliyor neredeyse.

Bu kadar kalabalıktan sonra doğaya yeşile kavuşacağım için çok mutluyum 😇 Sapa’ya Sleeping Bus’lar yani yataklı otobüsler ile gideceğim için de ayrıca tedirginim çünkü hayatımda hiç kullanmadım bu otobüsleri ve gittiğim hiçbir ülkede de görmedim. Akşama doğru Sleepin Bus beni hostelden alıyor. Otobüse girdiğimde sanki kyk ‘nın (Kredi Yurtlar Kurumu) yatakhanelerini görüyorum 🙂 İki katlı üç sıra halinde yataklar var. Yatakların hepsi tekli. Gayet geniş ve konforlu. Otobüse ayakkabılarınızı çıkarıp girmek zorundasınız. Üst katları seçmenizi tavsiye ederim. Otobüste internet var uyuyamayanlar nette takılıyor. Ama çoğu gezgin uyumayı tercih ediyor. Çünkü ertesi gün hepimiz ayrı ayrı rehberlerle Sapa’da trekking yapacağız.Ömrümde gece ya da gündüz otobüslerde uyuyamayan biri olarak yataklı otobüste deliksiz uyudum. Gerçekten çok rahattı.

Yolculuk sabaha kadar sürdü.

Sapa’ya ulaşım için başka bir seçenek de var. Tren. Fakat tren ücretleri çok pahalı Hanoi’den tur alıp yataklı otobüsle gelmek en ucuz yol.

Otobüsten indikten sonra Rehberim Lai May ile buluşuyoruz. Güleç sevimli bir kadın. Zaten hepsi gülüyor bu insanların. Doğadan kaynaklı bir şey sanırım.

Şehirde biraz gezindikten sonra köy pazarını dolaşıyoruz. Sonra da Trekking yapmak üzere Cat Cat köyüne doğru yola çıkıyoruz. Sabah 7:00 ve güzelim manzaralara doğru adımlamaya başlıyoruz. Bugün hedefimiz 16 km. Rota çok zor değil gayet kolay ve güzel. Görsel açıdan insanın ruhunu doyuran bir rota. Yol boyunca birçok pirinç tarlasından geçiyoruz yeşilin her tonu var. Hava biraz puslu. Muson yağmurları her an başlayabilir. Öyle çok seviyorum ki musonları bana hep Nepal’i hatırlatıyor. Oradaki dağ köylerinde kaldığım zamanları, yürüdüğüm rotaları.. Bazen güneş bazen sis ilerliyoruz. Yürürken çok güzel köylerden geçiyoruz. Köy çocukları meraklı bakışlarla bana bakıyor. Selfie çekerken hepsi tatlı tatlı gülüyor ekrana 😇 Köylere giden patikalar çamur içinde ayrıca etrafta şaşkın şaşkın domuzlar geziniyor 🙂 Bu köyler diğer Asya köylerinden biraz daha farklı geliyor bana. Daha sakin daha sessiz..

Yolda biraz Lai ile sohbet ediyoruz. Bu işe yıllar önce başlamış İngilizceyi gelen turistlerden öğrenmiş. Biraz da köydeki eski sevgilisinden. Biraz acı bir hikayesi var. Yıllar önce köyde birini seviyor. Birbirlerine söz veriyorlar evlenmek için. Fakat çocuk şehre okumak için gidiyor. Bir kaç sene sonra köye geri dönerken trafik kazsında hayatını kaybediyor. Gözlerim doluyor. Bu güzel gülüşünün ardında saklanan acı bir hikaye olduğunu tahmin etmiştim. Zaten çok acı çeken insanlar çok daha güzel gülmez mi?

”Yemyeşil pirinç tarlalarını ne de çok görmek isterdin, çekik gözlü çocuklara tapardın. Sen ölünce yaşayamam sanıyordum. Yaşıyorum. Her coğrafyada biraz daha eksik yaşıyorum”

Yürüdükçe yol daha çok uzuyor. Bir süre sonra ayaklarım isyan etmeye başlıyor. Yol boyunca devasal boyutta muz ağaçları görüyorum. Minik şelale sesleri geliyor kulağıma. Bazen güneş çıkıyor sonra sis kaplıyor önümde uzanan patikayı. Doğanın kokusu, Kitap kokusu ve Kahve kokusu bu dünyaya ait olamayacak kadar güzel bence. Rotamıza öğleye doğru yemek için ara veriyoruz. Tabii ki noodle seçiyorum. Asya’da fix yemeğim. Tatsız tuzsuz pirinç haşlamasından çok daha lezzetli bence. İlerleyen dakikalarda masada tatlı bir uykuya dalıyorum. Nasıl yorulduysam artık 🙂 Yemek molasından sonra yolumuza devam ediyoruz. Kaz sürüleri, seralar, yapılmakta olan evler, çıplak çocuklar, arı kovanları, kuş sesleri uçsuz bucaksız pirinç tarlaları bana eşlik ediyor. Ve sonunda Lai’nin evine varıyoruz.

Bu gece burada konaklayacağım. Sizler de tur alırsanız home stay yani evde kalmaktan başka şansınız yok.Burada yaşayan halkın evinde kalmak bence çok güzel onlarla hem daha yakın oluyorsunuz hem de yaşam şekillerini görüyorsunuz. Lai’nin çok tatlı iki çocuğu var. Küçük olan o kadar sevimli ki anlatamam. Sepetin içinde şaşkın şaşkın bana bakıyor. Ne yaptıysam güldüremiyorum bebeği. Abisi ise biraz kıskandı bu durumu. Onunla da sohbet etmek istedim ama ortak bir dil bulamadık. Lai ve eşi akşam için yemek hazırlamaya başladılar ben de onları yalnız bırakarak evin balkon kısmına çıktım. Manzara gerçekten çok güzel. Burada, bu manzarada kahvem, kitaplarım, defterim ve kalemim ile geniş zamanlar geçirmeyi ne de çok isterdim. Uzaklardan tarlada çalışan insan sesleri geliyor. Arada bir kuş tatlı tatlı ötüyor. Bu manzaraya dalıp gidiyorum. Baktıkça daha çok özlüyorum özlediklerimi. Kalabalıkların arasında yalnız ve güzel bir akşam daha beni bekliyor. Defterimi ve kalemimi getirmediğime çok pişman oluyorum. Böyle cennet köşelerinde yazmanın keyfini hiçbir yerde bulamıyorum.

Lai’nin oğlu yarı İngilizce yarı işaret dili ile beni yemeğe çağırıyor. Yemekleri gerçekten çok başarılı buluyorum. Yemekte kızartılmış bitkiler, tabii ki haşlama pirinç 🙂 tavuk eti ve soslu birkaç yemek vardı. Hepsi de çok lezizdi. Yemek sonrası çay saatini terasta yapıyorum. Hava karardı uzaklarda tek tük evlerin ışıkları yanıyor arada köpek sesleri. Çayım geliyor tabii ki Ginger Tea tercihim. Bu çayı her sabah Nepal’de içerdik. Bir kez Landruk köyünde ben yapmıştım ama kimse içmemişti 🙂 Evdekiler Gingeri parçalamadan suya attığım için bana saatlerce gülmüşlerdi. Bir çayın bile ne güzel anıları oluyor insanda. Güzel anlar biriktirmek ne pahalı ne de zor.

Sinirli muson yağmurları ile geçen bir geceden sonra sabah tekrar yürüyüşe başlamak için hazırlanıyorum. Balkonda güzel bir kahvaltı sonrası evdekilerle vedalaşıyorum. Sonra Lai ile yola koyuluyoruz. Yürüyerek Sapa köyüne kadar gidiyoruz. İki gündür yürüyüşte hiç yağmayan musonlar yürüyüş bitince başlıyor. Neden geç kaldın diye biraz yağmurla kavga ediyorum 🙂 Lai beni kasabada bırakıp evine geri dönecek, onunla vedalaşıyorum.

Sapa böyle güzel bir yer. Vietnam’a gidince mutlaka uğramalısınız.

Yürüyüş parkuru oldukça uzun ayrıca kalınan yerler pek hijyenik değil. Eğer bu koşullara çok fazla ayak uyduramayacaksanız Sapa size göre bir yer değil 🙂

Ben Asya’nın birçok yerinde daha kötü koşullarda kaldığım için bana gayet lüx geldi 🙂 Rotanıza ekleyin bence..

Geziniz bol olsun,
Sevgilerimle

mm
Yazan

Bir Yorum Yazın